Dünya futbolunda takımların fizik kapasiteleri birbirine yaklaştıkça, sistemler ve oyun tarzlarındaki farklılıklar ön plana çıkıyor.
Günümüzde başta FIFA olmak üzere tüm paydaşlar, izleyenler için futbolu daha hoş ve cazip hale getirmek adına çalışırken, takımların formasyon arayışları tarihsel süreçte gelişime büyük katkı sağladı.
Milli futbolcu Arda Turan'ın da formasını giydiği, milyonlarca futbolseverin ilgiyle takip ettiği Barcelona ile özdeşleşen 'tiki taka', son yıllarda izlerken en çok keyif veren ve konuşulan oyun tarzı olarak dikkati çekiyor.
Rinus Michels'in 1969'da Hollanda'da Ajax'ta uygulamaya başladığı adeta devrim niteliği taşıyan 'total futbol' anlayışı, günümüz oyun formasyonlarına da öncülük ediyor. Michels'in bu anlayışla Hollanda'da yakaladığı başarı, dün 68 yaşında vefat eden öğrencisi Johan Cruyff'u da yıldızlaştırdı.
Cruyff'un teknik adamlığında, total futbol felsefesi ve Barcelona'nın altyapısında yaptığı çalışmalarla ortaya çıkan 'tiki-taka', Pep Guardiola döneminde en üst seviyeye ulaştı. Kısa ve çabuk paslaşmalarla verkaça dayanan bu sistemde amaç, topa fazla sahip olup, isabetli pas yüzdesiyle oynamak ve gole gitmek.
Avrupa'da günümüzdekine benzer haliyle 19. yüzyılın ortalarında oynanmaya başlanan, ilk dönemlerde 11 futbolcunun 9'unun hücumda yer aldığı futbolda, değişen kurallar sistemleri zorunlu kıldı.
1900'lü yıllardan önce özellikle Macaristan'da dikkati çeken ve Avrupa'da da uygulanan 2-3-5 şeklindeki dizilişten oluşan piramit sisteminde, sahada beşer hücum ve savunma oyuncusu yer aldı.
1925'te dönemin dikkati çeken sistemi Arsenal Teknik Direktörü Herbert Chapman'ın ortaya koyduğu WM oldu. Uzun yıllar uygulanan bu sistemde, sahaya savunma oyuncuları M harfi, hücum oyunları da W harfi şeklinde (3-2-2-3) dizildi. 1954'e kadar takımların oyun planlarında yer alan WM sistemine karşı, Macarlar 3-3-4 şeklinde dizilişli MM sistemini ortaya koydu.
1958'de İsveç'te düzenlenen Dünya Kupası'nı kazanan Brezilya, hücum zenginliği oluşturan 4-2-4 sistemiyle de oyun anlayışına yeni bir tarz getirdi.
1930'larda Avusturyalı teknik direktör Karl Rappan, savunma odaklı stratejiye sahip sürgü sistemini tanıttı. Buna benzer anlayışla 1960'larda catenaccio sistemi (1-3-3-3, 1-4-4-1, 1-4-2-3), İtalya ile popüler oldu. Bu sistemde savunma arkasına sarkan bir libero bulunuyordu. Kalabalık defansın esas alındığı oyun anlayışında adam adama savunma ön plana çıktı.
1970'e gelinirken total futbol kavramı ortaya çıktı. Rinus Michels'in Ajax'ta uygulamaya başladığı, 1974 Dünya Kupası'nda Hollanda Milli Takımı ile uluslararası arenaya çıkardığı bu anlayışta, takımdaki bütün oyuncuların her mevkide görev yapabilmesi gerekiyordu. Kondisyonlar üst seviyede olmak zorundaydı, tempolu ve hızlı oynamak gerekliydi.
Michels'in 1971'de Ajax'tan ayrılıp Barcelona'ya giderken Katalan ekibine taşıdığı bu sistemi saha içinde uygularken en önemli aktörü efsane Johan Cruyff oldu.
Teknik direktörlük kariyerine başladığı Ajax'ta total futbol anlayışıyla elde ettiği başarıların ardından 1988'de Barcelona'nın başına geçen futbol efsanesi Cruyff'un altyapıda başlattığı çalışmalar, günümüzde beğeniyle izlenen 'tiki-taka' tarzını oluşturdu.
1980 Dünya Kupası'nda takımlar genelde 4-4-2 sisteminde oynadı. 3-5-2 sisteminin en önemli temsilcisi ise Almanya oldu.
Video analizin gelişmesiyle oyun planlarının kolay çözümlenmesi, takımların oyun sistemlerinde alternatif kurguları beraberinde getirdi.
Teknik adamların gelişen antrenman bilimlerinden olabildiğince yararlanması ve artan imkanlar güçlü yahut güçsüz ayrımının kalmamasına neden olurken, rakibe göre birden fazla sistemi sahada uygulayabilen takımların daha başarılı olması dikkati çekti.
'Tiki-taka' oyun tarzını AA muhabirine değerlendiren teknik direktör Yılmaz Vural, bu sistemin, Barcelona Kulübünün stadının kapasitesini 105 bine yükseltmesine neden olduğunu söyledi.
Bu tarzı Barcelona'dan başka oynayan takımın olmadığını ifade eden Vural, 'Top ayağa oynanmalı. Topun yukarı kaldırılması futbolda önemli sıkıntılar getirir. Yukarı kalkan top, bir kere oyun temposunu bozar. Top aşağıya indirilirken zaman kaybı var. Topu aşağıya indireceğiniz zaman 3 saniye kaybetseniz, bunun futboldaki koşu karşılığı 20 metredir. Bu topu indirene kadar rakip 20 metreden gelip oyununuzu güçleştirir. Ayağa oynamalısınız ki, tempo bozulmasın. Literatürden 'stop' kelimesi kalktı. Hep alıp götürme var.' ifadelerini kullandı.
Barcelona'nın ayağa oynamayı iyi uyguladığını anlatan Vural, şu değerlendirmeyi yaptı:
'Futbolda isminden anlaşılacağı üzere topun ayağa oynanması gerekir. Barcelona bunu gayet iyi uyguluyor. Her zaman hücumda bile rakip kadar sayısı oluyor. Savunma yapacağım, rakip benden az olacak, bana gol atacak, böyle bir şey yok. Ben atak yaptığımda neden benim sayım rakip kadar değil veya en azından ondan bir fazla olamıyor? Olamaz çünkü çok geri çekilip hızlı atak yaparsanız, uzun vurulan topun herkes gerisinde kalıyor, mecbursunuz iki üç adamla hücuma. Bu oyun tarzı, doğru bir oyun tarzıdır. Bu oyun tarzını bütün dünyanın uygulaması lazım. Adamlar şimdi 105 bin kişilik stat yapıyor. 80 bin kişi stada sığmıyor, bu oyun tarzı 105 bin kişilik stat yapmak zorunda bırakıyor.'
Yılmaz Vural, 'tiki-taka' tarzını oynamak için özel oyunculara ihtiyaç olmadığını aktararak, 'Bu tamamen bir eğitilme olayıdır. Çok alt seviyede takımlarla üst seviyede ekiplere karşı başarılı oldum. İstanbul'a geldik, büyük takımları yendik. Hep bu anlayışla oynattım. Cesaretli olunması gerek.' şeklinde konuştu.
TFF Bölgeler Sorumlusu Rasim Kara, teknik adamlık kariyerinde sistemlere fazla bağlı kalmadığını, rakibi şaşırtmaya yönelik oyun planları hazırladığını ifade ediyor.
AA muhabirinin oyun sistemleriyle ilgili sorusunu cevaplayan Kara, Beşiktaş'ı çalıştırdığı dönemde bir sistemi ortaya koyacak kaliteli oyunculardan kurulu bir kadroya sahip olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
'Sistemler sahaya çıkarken önemli ama ben sistemlere çok bağlı kalmadım. Rakibi analiz ediyorsun, ona göre önlem alıyorsun. Tabii ki, rakibin zayıf ve kendi güçlü yönlerine göre bir taktik sistem ortaya koyuyorsun. Hiçbir maçı bir sistemle başlayıp, bir sistemle bitirmedim. Diğer takımlarda çalıştığım zaman da öyle. Bütün maçlar bir strateji. Senin oyun sistemin belliyse benim ki de belliyse sen bana göre bir oyun planı hazırlıyorsun ancak benim bazı durumlarda seni aldatmam gerekiyor. Bilmediğin bir şey yaparsam, sen çözüm buluncaya kadar ben gol atabilirim. Ben maça iki santrforla başlardım, 15 dakika sonra çift açıklı kurguya dönerdim, santrforsuz oynardım. Yani rakip savunmanın ve hocanın kafasını karıştırmaktan yanaydım. Çok da başarılı olduk.'
Maçlarda sistemler üzerinde değişiklik yapmaktan yana olduğunu vurgulayan Kara, 'Top rakipteyken sen gerekeni yapmıyorsan, top sendeyken bütün prensipleri yerine getirmiyorsan, istediğin sistemle oyna gol atamazsın. O yüzden savunma ve hücum prensiplerini uygulayarak sistemde değişiklikler yapmaktan yanayım. Bir maçta 3-4 sistemle de oynadım' şeklinde görüş bildirdi.
Barcelona'da forma giyen milli futbolcu Arda Turan, İspanya'da yaptığı açıklamada, 'tiki-taka' tarzını sahaya yansıtmanın kolay olmadığını belirtmişti.
Arda Turan, beIN Sports'a verdiği röportajda, bu oyun planına alışmak için elinden geleni yaptığını anlatarak, 'Tiki-taka'yı oynamak kolay değil. Dışarıdan satranç gibi kolay bir oyuna benziyor ama uygulaması hiç de kolay olmayan bir sistem. Sahada herkesin pozisyonu, görevleri var ve herkes bu görevleri yerine getirmeye çalışıyor.' ifadelerini kullanmıştı.
Kaynak: AA
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...