Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, "Bir tarafta DAİŞ ve El Kaide gibi terör örgütleri, İslamofobi endüstrisine malzeme üretirken öbür tarafta da bu tür İslamofobik söylemler, DAİŞ gibi, El Kaide gibi radikal, terör yanlısı örgütleri de besleyen malzemeleri onlara veriyor. Ve bu süreçte de Müslümanlar aslında iki defa kurban ediliyorlar" dedi.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, SETA Ankara’nın ev sahipliğinde bu yıl ilk kez düzenlenen "2015 Avrupa İslamofobi Raporu Paneli"ne katıldı. Panelin açılış konuşmasını yapan Kalın, "Bugün Nusaybin’de kaybettiğimiz şehitlerimize öncelikle Allah’tan rahmet diliyorum. Bildiğiniz gibi son günlerde farklı terör örgütlerinin hedefi haline gelmiş durumda. Adı PKK, DAİŞ veya başka şekillerde olan bu örgütlere karşı mücadelemizi en kararlı bir şekilde elbette devam edecek. Fakat bugüne kadar bize bir şekilde terör örgütleri arasında hiyerarşi yapıp, ’bunlar iyi teröristler, bunlar kötü teröristler’ demeye çalışanların aslında Türkiye düşmanlığı ve terörizm söz konusu olduğunda bu örgütlerin nasıl bir araya geldiğini herhalde bu son yaşadığımız hadiseler açık bir şekilde göstermiştir diye düşünüyoruz. Gerek Ankara’da gerekse İstanbul’da gerekse terör operasyonlarında hayatını kaybeden bütün şehitlerimize, vatandaşlarımıza tekrar Allah’tan rahmet diliyorum" dedi.
Nevruz kutlamalarına ilişkin değerlendirme yapan Kalın, "Bugün aynı zamanda Nevruz, 21 Mart. Aslında Nevruz barışın, bir arada yaşamanın, yeniden hayata kavuşmanın, hayat vermenin bayramıdır. Bu vesileyle de benin dünyadaki bütün Türklerin, Kürtlerin ve Nevruz’u kutlayan bütün halkların Nevruz’unu da bu vesileyle tebrik ediyorum. Nevruz’u bir husumet, kin. nefret aracı haline getirenlere karşı biz her zaman inatla, kararlılıkla Nevruz’un bir barış, bir birarada yaşama, bir insanlık bayramı olduğunun altını çizmeye devam edeceğiz" ifadelerini kullandı.
"İSLAMOFOBİ NEDEN DİĞER IRKÇILIK TÜRLERİ GİBİ AVRUPA VE AMERİKA’DA ÇOK ÖNEMLİ GÜNDEM MADDESİ HALİNE GELMİYOR?"
"İslamofobi"nin yeni ırkçılık türleri arasında yer aldığını belirten Kalın, "Peki neden İslamofobi mesela diğer ırkçılık türleri gibi Avrupa ülkelerinde, Amerika’da başka ülkelerde çok önemli bir gündem maddesi haline gelmiyor?" diye sordu.
Bunun için aslında biraz olayın tarihi seyrini akılda tutmak gerektiğini söyleyen Kalın, şöyle devam etti:
"20. yüzyıl biyolojik ırkçılık tarihiydi. Yani insanların kafa taslarının ölçüldüğü, biyoloji verilerine göre tasnif edildiği, ’üstün ırk, geri ırk’ diye bir takım hiyerarşik sınıflamaların yapıldığı bir yüzyıldı. Tabi büyük bedeller ödendikten sonra bunun yerini 21. yüzyılda, özellikle 1950’lerde, 1960’larda bunun yerini etnik ve kültürel ırkçılık aldı. Yani artık kafatası ırkçılığından giderek biraz daha yumuşatılmış ama özünde gene ırkçılığa kapı aralayan, kültürel hiyerarşileri esas alan ırkçılık türleri geldi. Doğu kültürü, Batı kültürü, Pakistan kültürü, Afganistan kültürü, Çin kültürü diye. Irk dilini terk ettik ama artık etnisite üzerinden kültürler üzerinden üretilen bir takım ırkçılık türleri karşımıza çıktı. Bugün ise artık bunlara ilave edilmiş yeni ırkçılık türleri var. "
"BU SORUNUN ARTIK BİR IRKÇILIK MESELESİ OLARAK ORTAYA KONMASI GEREKİYOR"
"Bir anlamda artık bir dini ırkçılık da söz konusu yani dinler arasında da bir hiyerarşi yapan ve bütün bunların maalesef İslamofobi kavramı içerisinde bir araya getirildiğini görüyoruz" diyen Kalın, şunları kaydetti:
"Yani Müslümanlara karşı farklı yerlerde yapılan dini, etnik, kültürel ayrımcılığa baktığınız zaman bütün bu unsurların aynı zamanda bu kavramın içinde olduğunu görüyoruz. Bazen Müslümanlara mesela Pakistanlı olduğu için, Arap olduğu için, Türk olduğu için nefretle yaklaşılıyor. Bazen Müslüman bazen kıyafetinden dolayı... Dolayısıyla bütün bu farklı ırkçılık türlerini içinde barındıran bir kavram haline gelmiş durumda. O yüzden de bu sorunun artık bir ırkçılık meselesi olarak ortaya konması gerekiyor. Tam da bu noktada bizim uzun yıllardır uğraştığımız bir konuyu belki bir soru olarak ortaya atmamız gerekiyor. Biz Batılı mevkidaşlarımızla, muhataplarımızla bu konuyu konuştuğumuz zaman yani AGİT’te Birleşmiş Milletler’e kadar farklı platformlarda bize hep şu söylendi, zannediyorum bu tavır da henüz değişmiş değil. O da İslamofobi ile ilgili yeni bir tanım ve yeni bir hukuki düzenleme yapmaya gerek yok, çünkü İslamofobi zaten bir ayrımcılık türü olarak diğer ayrımcılık ve ırkçılık yasaları kapsamına girmektedir. Ama acaba pratikte bu böyle mi oluyor. Dolayısıyla buradaki temel soru, mevcut hukuki düzenlemeler yani ayrımcılık ve ırkçılıkla ilgili mevcut hukuki düzenlemeler İslamofobi sorunun ortadan kaldırmak için yeterli midir, değil midir? Burada hukukçuların bu soruyu etraflı bir şekilde ele alması gerekiyor."
"BU SÜREÇTE MÜSLÜMANLAR İKİ KEZ KURBAN EDİLİYOR"
İslamofobi olgusunu besleyen bir kısır döngüden, bir paradokstan bahseden Kalın, "Bir tarafta DAİŞ ve El Kaide gibi terör örgütleri, İslamofobi endüstrisine malzeme üretirken öbür tarafta da bu tür İslamofobik söylemler, DAİŞ gibi, El Kaide gibi radikal, terör yanlısı örgütleri de besleyen malzemeleri onlara veriyor. Ve bu süreçte de Müslümanlar aslında iki defa kurban ediliyorlar. Yani bir tarafta bu terör örgütlerinin doğrudan terör saldırılarına maruz kalırken öbür tarafta da İslamofobik söylemlerin saldırılarına maruz kalıyorlar" dedi.
Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Mesela baktığınız zaman DAİŞ’i örnek alacak olursanız, DAİŞ bugüne kadar daha fazla Müslüman öldürdü. Şii, Sünni ayrımı yapmadan, Arap, Türk, Kürt ayrımı yapmadan daha fazla Müslüman öldürdü. Bu şiddeti Müslümanlara, Müslümanların tarihine, birikimine, tarihi kentlerine uyguladı, uygulamaya da devam ediyor. Buna karşı tabii ki bizim kararlı bir şekilde mücadele vermemiz gerekiyor. Ama bunu veri alan İslamofobik çevreler, ’Bakın gördünüz mü, biz İslamın şiddetle aynı şey olduğunu söylüyorduk, işte dünyadaki bütün şiddet olayları bir şekilde İslam dünyasından çıkıyor, Müslümanlar arasından çıkıyor’ söylemi ile ne yapıyorlar, İslamofobi algısını daha da güçlendiriyorlar. Bu da gene bir kısır döngü bir şekilde gene bu sefer bu terör örgütlerinin işine yarayan bir malzeme haline geliyor. Onlar da diyor ki ’Bakın Batı bizden nefret ediyor.’ Amerika’da devam eden başkanlık yarışı çerçevesinde bir aday çıkıp ’İslam bizden nefret ediyor’ diyebildi. Bu cümleyi kurabildi. Böyle bir tartışma zemini içersinde sizin nüansları yakalamanız, ben ile öteki arasında daha sağlıklı ilişkiler kurabilmeniz elbette imkansız hale gelir. İslamafobi ve radikalizm kısır döngüsünden bizim bir şekilde kurtulmamız gerekiyor. Bunu yapabilmek için öncelikle böyle bir sorunun var olduğun kabul etmemiz gerekiyor. Hala birçok ülkede böyle bir sorunun var olduğuna net, açık bir kabulün bile olmadığını görüyoruz."
"İSLAM DÜNYASINDA BULUNAN STK VE MEDYA KURULUŞLARI BATI MEDYASIYLA YAKIN ÇALIŞMALI, ORTAK PROJELER ÜRETMELİ"
İbrahim Kalın, İslamofobi konusunda özellikle medya mensuplarının eğitilmesi, daha donanımlı hale gelmesi, çalıştıkları ülkelerin kültürüne, siyasetine, dini geleneğine nüfuz edebilmeleri ve nüansları yakalayabilmelerinin önemine dikkat çekerek, "Ama aynı şekilde
bana sorarsanız Avrupa’da yaşayan Müslüman azınlıklar da İslam dünyasında bulunan diğer STK’lar da medya kuruluşları da bu konuda Batı medyasıyla daha yakın çalışmalı, birlikte ortak projeler üretebilmelidirler. Özellikle hukuk alanında daha fazla neler yapılabilir, hem ulusal hukuk sistemleri hem de uluslararası, AB olsun, BM olsun, buralarda özellikle İslamofobi konusunda bir nefret suçu olarak buna karşı nasıl mücadele edileceği meselesi büyük önem arz ediyor" diye konuştu.
"BU KONUDA MEVCUT YASALAR SON DERECE MUĞLAK"
Bu konuda mevcut yasalar ve hukuki sistemin son derece muğlak olduğunu vurgulayan Kalın, "Yani İslamofobi ile ilgili bir nefret suçu işlendiği zaman bunu hangi hukuki kural ya da kurumlar çerçevesinde gündeme getireceğini konusu büyük bir muğlaklık arz ediyor. Bu yüzden de yüzlerce, binlerce hadiseye rağmen her yıl değişik toplumlarda yaşanan maalesef maruz kalan Müslüman bireyler kendi haklarını talep etme konusunda büyük zorluklarla karşılaşabiliyorlar. Bir diğer önemli alan da bunların dışında kalan STK’lar, dernekler, dini cemaatler bir bütün olarak burada son derece önemli bir rol oynayabilirler" ifadelerini kullandı.
"İYİ ÖRNEKLER DE VAR"
Kalın, tablonun büyük sorunları bünyesinde barındırdığını ancak iyi örneklerin de olduğuna dikkat çekerek şunları kaydetti:
"Bu iyi örnekleri bizim de görmemiz, takdir etmemiz ve çoğaltmamız gerekiyor. Mesela mülteci krizi ilk başladığı zaman tartışmayı hatırlayın, ’Gelmesinler, istemeyiz’ diyenler de ’Sadece Hristiyan olanları alırız’ diyenlere kadar Avrupa’da bir geniş yelpazede tartışma oldu. Ama aynı zamanda Avrupa’da pekçok STK, dini kuruluşlar, kiliseler, ’Hayır, bizim kapımız açık, o mülteciler buyursunlar gelsinler’ de dediler. İslamofobi türü nefret suçları yaşandığı zaman Amerika da olsun Avrupa’da olsun buna karşı çıkan, sesini yükselten pekçok siyasi liderin, STK’nın, dini liderin olduğunu da biliyoruz. Dolayısıyla bu tür iyi örnekleri görüp takdir etmemiz, bunları çoğaltmamız, bu örnekleri ortaya koyan kişilerle temas ederek birlikte çalışmamız da büyük önem arz ediyor. Aynı şekilde aydınlar, akademisyenler, üniversite mensupları burada yaptıkları yayınlarla, araştırmalarla bu sürece önemli katkı sunma imkanına şüphesiz sahipler."
"İSLAMOFOBİ ÇAĞIMIZIN ÖNEMLİ MESELELERİNDEN BİRİSİ"
İslamofobi konusunun çağın önemli meselelerinden biri olduğuna dikkat çeken Kalın, "Gerek İslam ve Batı ilişkilerini zehirleyen bir unsur olarak gerek ırkçılığın yeni bir türü olarak gerekse de bu entegrasyon, bir arada yaşama konularını zorlaştıran hatta yer yer imkansızlaştıran bir mesele olarak üzerinde ısrarla durulması gereken bir konudur. Bunun için de önce bunun bir sorun olduğunu kabul edip bununla ilgili etraflı çalışmalar yapılması gerekiyor. SETA Vakfı’nın hazırladığı rapor bu anlamda çok önemli bir rapor. Umarım bundan sonra da her yıl düzenli olarak yayınlanır, indeksler oluşturulur, sıralamalar yapılır ve bununla ilgili de sorunun çözümüne dönük önemli adımların atılmasına vesile olur" diyerek sözlerini tamamladı.
Panele Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ayhan Sefer Üstün, SETA Genel Koordinatörü Burhanettin Duran ve diğer yetkililer katıldı. Söz konusu panelin moderatörlüğünü aynı zamanda raporun editörü ve SETA Avrupa Araştırmaları Direktörü olan Yrd. Doç Dr. Enes Bayraklı yaptı. Panelde raporun diğer editörü ve Avusturya İslamofobi Raporu yazarı Salzburg Üniversitesi’nden Farid Hafez, Almanya İslamofobi Raporu yazarı Berlin Humboldt Üniversitesi’nden Anna-Esther Younes ile Fransa İslamofobi Raporu yazarı Lille Üniversitesi’nden Olivier Esteves konuşmacı olarak yer aldı.
Kaynak: IHA-YEREL
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...