Rekabet Kurumu 19. Kuruluş Yıldönümü Programı

Yerel 25 Mart 2016 19:56
A
a

Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, "21.yüzyılın dünyası böyle bir dünya olmamalıydı. Çocuklarımıza bırakacağımız dünya, açlık ve terör dünyası olmamalı” dedi.Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, Rekabet Kurumu’nun 19. kurul

Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, "21.yüzyılın dünyası böyle bir dünya olmamalıydı. Çocuklarımıza bırakacağımız dünya, açlık ve terör dünyası olmamalı” dedi.
Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, Rekabet Kurumu’nun 19. kuruluş yıldönümü programına katıldı. Bakan Tüfenkci, Rekabet Kurumu’nun Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın ilişkili kuruluşu, gümrük ve ticaret politikasının kilit noktasını oluşturan rekabet politikasını uygulamakla sorumlu olan bir kuruluş olduğuna dikkat çekerek, “Yıldönümü temasının tüm dünyada ön plana çıkan ‘Tüketicinin korunması-rekabet ilişkisi’olarak seçilmiş olmasını çok anlamlı bulduğumu ifade etmeliyim. Rekabet, uluslararası ticaret ve yatırımın kaynağıdır. Ekonomik büyüme ve kalkınmanın olmazsa olmazı rekabet disiplinidir. Özellikle yatay seviyede firmalar arasında gizli işbirliklerinin önlenmesi ve bu tür işbirliklerinin etkin şekilde cezalandırılması, düzenlenen sektörlerde aşırı ve gereksiz müdahalelerden kaçınılması ve tüm arz değer zincirinde dinamizm sağlanması da bu disiplinin unsurlarıdır” değerlendirmelerinde bulundu.
“REKABET HER ZAMAN ‘OLMAZSA OLMAZ’ GEREKLİLİKTİR”
Rekabetin her zaman olmazsa olmaz bir gereklilik olduğunu belirten Tüfenkci, konuşmasında şunları kaydetti:
“Bu gereklilikten ancak teknolojik ve toplumsal sebeplerle müdahalenin kaçınılmaz olduğu alanlarda, gerekli olduğu kadarıyla vazgeçilebilir. Bugün, hele hele en son finansal krizden sonra ekonomik alanda en çok duyduğumuz söz ‘regülasyon’ yani ‘düzenleme’dir diyebiliriz. Bundan amaç, daha iyi performans ve etkin kararlar ve uygulamalar için günlük işleyişte bağımsızlığın sağlanmasıdır. Bu, son derece basit ve hemen anlaşılır bir gerçekliktir. Fakat daha derine baktığımızda, serbestleşmenin beraberinde daha az bürokrasi getirmesi beklenirken; tam tersi biçimde, daha fazla düzenleme ortaya çıkardığını, bürokrasinin arttığını görüyoruz. Bu husus iki şeye işaret ediyor:
Serbestleşmenin tek başına çözüm olmayıp özellikle toplumsal alanda daha etkin kurumsal yapılanmaya ihtiyaç duyulması ve kurumlarımızın daha etkin çalışması ihtiyacı. Maalesef regülasyon küresel olarak baktığımızda çok fazla umut verip çok fazla hayal kırıklığı oluşturmuş bir müessese olmuştur. Ancak bir müessesenin belli bir zamanda ve yerde kötü uygulanmış veya iyi sonuçlar vermemiş olması sonsuza kadar yok sayılması anlamına gelmez. Bilakis dersler çıkarılması için bir vesile; daha iyi düzenlemeler, kurumlar için yol göstericidir. Gerçekten de, 1980’lerden son yaşanan krizlere kadar tüm dünyada ve ülkemizde de düzenleyici kurumları daha etkin hale getirmek için pek çok reform çalışmaları yapılmış ve yapılmaktadır. Bu reformlar; daha az müdahale, daha etkin çalışma, performansın ön plana çıkarılması, etki analizleri, politika yapımı sürecinde katılımın artırılması şeklinde vuku bulmuştur. Tüm bu reformlar, ‘iyi yönetim/yönetişim’ çatısı altında toplanmış ve kamuyu ‘nokta atışı yaparak’ daha ‘etkin’ kılmaya yöneliktir.”
“BAĞIMSIZLIK BÜYÜK GÜÇ VEREN BİR OLGUDUR VE BÜYÜK GÜÇ, BERABERİNDE BÜYÜK SORUMLULUK”
Rekabet Kurumu’nun geçtiğimiz günlerde yayımladığı Faaliyet Raporu’na baktığını, reformların meyve verdiğini ve neredeyse tüm uygulama alanlarında dosya sayısının düştüğünü gördüğünü belirten Tüfenkci, “Bu düşüşün arka planında; mevzuata ilişkin yapılan gözden geçirmeler ve değişiklikler, usule ilişkin rasyonelleştirme çabaları, yoğunlaşan rekabet savunuculuğu faaliyetleri ve diğer kurumsal değişikliklerin Kurumun etkinliğini artırması yer almaktadır. Kurumun, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın artık gelenekselleşmiş ve düzenlemelere ölçü teşkil eden ‘en iyi uygulamalar’ında yer alması ve İslam İşbirliği Teşkilatı gibi platformlarda eğitim faaliyetlerinde aktif çalışması da kurumsal etkinliğin bir başka göstergesi olarak kabul edilebilir. Yine tüketici refahı ve toplumsal refahın artışı, rekabet bilinci ve kültürünün yaygınlaşması, inovasyonu kolaylaştırıcı/hızlandırıcı bir atmosfer sağlanması bakımından Rekabet Kurumu’nun sorumluluğunun farkında olduğunu gördüğümü memnuniyetle ifade edebilirim. Rekabet Kurumu’nun ekonomik düzenleyici çerçeve içinde diğer sektörel düzenleyicilerden ayrı bir yeri vardır ve bu durum kuruma büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Az önce söylediğim gibi “bağımsızlık” büyük güç veren bir olgudur. Ve büyük güç, beraberinde büyük sorumluluk getirir. Bu anlamda Rekabet Kurumu’nun bugünkü genel ve sevindirici kurumsal başarılarını daha artırması hepimizin beklentisi ve hak ettiği sonuçtur” ifadelerini kullandı.
“ÇOCUKLARIMIZA BIRAKACAĞIMIZ DÜNYA, AÇLIK VE TERÖR DÜNYASI OLMAMALI”
Rekabet ve tüketicinin korunması kavramlarının ilk bakışta birbirini ters yönde etkileyecek kavramlar gibi görünse de; aslında tüketiciyi koruyan firmaların orta ve uzun vadede rekabet gücünü artıran firmalar olduğunu belirten Tüfenkci, “Aslında bu bağ bizim kültürümüze Ahilik sisteminin içinde bundan 800 sene önce fark edilmiş ve iktisadi hayata uygulanmıştır. Bugün ekonominin sadece sayılardan ibaret olmadığını sosyal hayatla bütünlük içinde birbirine etkileyerek geliştiğini pek çok düşünür basit ya da karmaşık ifadelerle anlatıyor. Ama bu hakikat Ahilik sisteminin içinde gündelik hayata uygulanmıştı. Şöyle ki: Ahilik sadece usta-çırak ilişkisi, ya da ticaret yapmak demek değildir. Ahilik; üretimden tüketime tüm süreçlerin toplumsal fayda, insanların refahı açısından düşünülüp yine bu işin içindeki aktörler tarafından düzenlenmesiydi. Ahilik için kısaca ‘ahlaklı ticaret’ tanımını kullanabiliriz. Günümüzde tüketici-rekabet ilişkisini de en sağlıklı biçimde ‘ahlaklı ticaret’ tanımıyla açıklayabiliriz.Hem rekabetin sürmesi, hem tüketicinin korunması, hem de ekonominin gelişmesi için bugün dünyanın ihtiyacı olan ahlaklı ticarettir. Batı’nın ‘bireyselci’ denilen yaklaşımı, çoğunlukla sadece ‘kişisel çıkarları koruma ve maksimize etme’ gibi anlaşıldığı için bugün ekonomik gelişim ile toplumsal fayda birbirine ters düşüyor gibi görünmektedir. Günümüz dünyasına baktığımızda ne yazık ki savaşları, terörü, açlıktan ölenleri, haksız rekabeti, tüm üretim süreçlerinde kullanılan kimyasalları görüyoruz. Bir tarafta açlıktan ölenler varken diğer tarafta obezite/aşırı beslenme nedeniyle hastalanan insanların olduğu bir dünyadayız. İşte Suriyeli mülteciler, sadece hayatta kalmak için evini ocağını terk eden, sonra da Ege Denizi’nde ölen Aylan bebeklerin olduğu bir dünyada yaşıyoruz, maalesef. 21.yüzyılın dünyası Böyle bir dünya olmamalıydı. Çocuklarımıza bırakacağımız dünya, açlık ve terör dünyası olmamalı. İşte bu yüzden iktisadi hayatta en basit düzeyde tüketicinin hakkını korurken, en üst düzeyde yani uluslararası sistemlerde insanlığın ortak faydasını hesaba katmak zorundayız” şeklinde konuştu.


Kaynak: IHA-YEREL

1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

anket ANKET

alinti yazarlar ALINTI YAZARLAR
hava durumu HAVA DURUMU
e-gazete E-GAZETE
sayfalar SAYFALAR
arşiv HABER ARŞİVİ
linkler LİNKLER
Bu haber ilginizi çekebilir! Kapat