Çocuğun cinsel istismarı tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çocukların fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimine zarar verirken onarılması çok güç izler bırakıyor. Sosyal medya ise günümüzde özellikle çocuklara karşı gerçekleşen cinsel istismarın en önemli araçlarından biri haline geldi. Uzmanlar, ceza ve yasaklamaların istismarların önüne geçemediği konusunda birleşiyor.
Hukuki açıdan bakıldığında, yasal hiçbir eksikliğin olmadığını, düzenlemelerin neredeyse tamamının istismarın önlenmesine yönelik olduğunu, Türk Ceza Kanunu’nun 103’üncü maddesine göre çocuk cinsel istismarı suçunun cinayetle aynı cezaya denk düştüğünü ve Avrupa’da cinayete bile Türkiye’deki cinsel istismara verilen kadar ağır cezalar verilmediğini söyleyen İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bahri Öztürk, tek çarenin topyekün mücadele olduğunu vurguladı.
Cinsel istismarın bir hastalık olduğunu söyleyen ve bu suçu işleyenlere ‘bataklıktaki sivrisinekler’ benzetmesi yapan Prof. Dr. Bahri Öztürk, sivrisinekleri tek tek öldürmek yerine bataklığın tamamen kurutulması için ahlaki, hukuki, siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda topyekün mücadele edilmesi gerektiğini aksi takdirde bu konuların uzun yıllar konuşulmaya devam edeceğini dile getirdi. Her problemin çözümünde ceza hukukunun çare olarak görülmesini ‘hata’ olarak niteleyen Prof. Dr. Öztürk, “Ceza hukuku belli bir suç işlendikten sonra harekete geçen bir mekanizmadır.
Hâlbuki bu konuda önemli olan şey önlemektir, korumaktır. Bu konudaki önemli gelişmelerden birisi de günümüzde medya sayesinde konunun daha fazla görünür hale gelmiş olmasıdır. Bu, toplum refleksini sağlamak açısından olumlu bir gelişmedir. Ancak dediğim gibi kalıcı çözüm ancak topyekün mücadele ile gerçekleşecektir” diye konuştu.
Çocuk cinsel istismarını psikolojik yönden değerlendiren İstanbul Kültür Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Meryem Demir Güdül, en temel çözümün iletişim olduğuna, ebeveynleriyle iyi iletişim kurabilen çocukların istismara maruz kaldıklarında çekinmeden paylaşabildiklerine, çocuğun belli bir yaşa geldiğinde cinsellikle ilgili sorularına ‘Ayıp, sus, böyle şeyler konuşulmaz’ gibi karşılıklar vererek konunun tabu haline gelmesine yol açılmaması gerektiğine vurgu yaptı.
Bunların yanında, “Çocuklarınıza hayır demeyi öğretin. Kendi bedeninde kendisinin söz sahibi olduğunu öğretin. Vücutlarının hangi bölümlerine kimlerin dokunabileceğini öğretin. İyi dokunuş ve kötü dokunuş arasındaki farkı öğretin” mesajları veren Güdül, istismardan farklı şekilde etkilenen yaş grupları için “İstismar konusunda çocukların etkilenme biçimleri farklılaşıyor.
Ergenlik öncesi yaş grubunda çocuklar istismara maruz kaldığı zaman daha çok kaygı tepkileri verebiliyorlar bunun sonucunda da hiperaktivite gibi ya da uyum sorunları gibi sorunlar görebiliyoruz. Ergenlik sonrasında böyle bir deneyim yaşandığında ise tecavüz kısmı da işin içine girdiği için ergenlerin depresyon gibi belirtiler gösterdiğini söyleyebiliriz” açıklamalarında bulundu.
Sosyal medyanın artık insanın bir uzantısı haline geldiğini ve çocuklara yasaklar koymanın hiçbir anlam ifade etmeyeceğini belirten İstanbul Kültür Üniversitesi İletişim Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Deniz Yengin, “Y kuşağı olarak şu anda çocuklar tamamıyla dijital kültürle yetişiyorlar. Dolayısıyla da dijital temelli bir toplum oluşturma sürecinde çocukları bundan uzak tutamayacağımız bir gerçek. Ebeveynler çocuklarını uzak tutmak yerine sosyal medyayı nasıl kullanmaları gerektiğini öğretmeliler.
Çünkü ucu çok açık bir konu, içeriklerin ebeveynler tarafından kontrol edilmesi çok önemli. Çocukların neyi paylaşıp neyi paylaşamayacaklarını bilmeleri, kendi fotoğraflarını biriyle özel olarak paylaşıp paylaşamayacaklarını bilmeleri gerekiyor. Bu, eğitimle alakalı bir durum bu yüzden okullarda artık medya okuryazarlığıyla ilgili zorunlu derslerin konulması şart. Bu çocukların dijital mecraları nasıl kullanacaklarıyla ilgili eğitim verilmesi artık zorunlu hale geldi” dedi.
Ebeveynlerin çocuklarına ait fotoğrafları sosyal medya hesaplarında paylaşmalarının altında çok farklı psikolojik nedenler yattığını belirten İstanbul Kültür Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Muhammet Öztabak ise, “Bu tutumda, kendi yapamadıklarını çocuklarının üzerinden yapmak veya çocuklarının yaptıklarıyla kendilerinin takdir alması, övünç duyması gibi, çocukların üzerinden takdir toplama eğilimini görüyoruz” diye konuştu.
Son dönemde gençlerin yaşadığı kendini gösterme çabasının ise aile içerisinde görülmemekten, güçlü iletişim kuramamaktan ve değer yargılarının daha düşük olmasından kaynaklandığını ifade eden Öztabak açıklamalarına şöyle devam etti: “Sürekli kendi bedenini, nesnel eşyalarını, gittiği ortamları hatta izlediği filmleri gösterme çabası altında yatan onay alma ihtiyacıdır. Bunun önüne geçmek için yani çocukların kendiliklerinin gelişmesi için onlarla iyi iletişim zemini oluşturmalıyız.”
Kaynak: IHA
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...