Cinsel travmaların kişilerin, ailelerin, arkadaşların ve toplumların konuşmaktan ve tartışmaktan en çok korktukları ve çekindikleri konuların başında geldiğini anlatan Uzm. Dr. Mehmet Yavuz, “Sadece ülkemizde değil dünyanın bir çok yerinde cinsel taciz, istismar ve tecavüz gibi travmalara maruz kalmış kişilerin büyük bir çoğunluğu bu olayların acısını içlerinde saklayıp yaşar ve bu travmaların üstesinden gelmeye çabalarken genellikle çevrelerinden destek talep edemez ya da etseler bile böyle bir destek göremezler. Bu travmaları yaşamak başlı başına oldukça zor olsa da, olayı daha da zorlaştıran, travmaların ardından gelen süreçte kişinin bu durumu kimseyle paylaşamaması ve yeterli destek ve yardımı görememesidir” dedi.REEM Nöropsikiyatri Merkezi’nden Nöroloji Uzmanı Uzm. Dr. Mehmet Yavuz, konuyla ilgili yaptığı değerlendirmede şunları söyledi;
“Travma, kişinin çaresizlik ve korkunun en uç noktaları ile yüz yüze gelmesine yol açar. Kişi, kendisini tehlikeye sokan bu duruma uygun cevap veremediğinde travmatizasyon ortaya çıkar. Kişinin hayatı üzerindeki hakimiyetini tehlikeye girerek zarar görmesi ise travmatik yaşantılar olarak tanımlanır. Tecavüz, istismar, taciz gibi olaylar cinsel travmalar olarak bu travmatik yaşantıların içine dahil olur. Travmatik olaylarda kişi iç benlik uyumu ile dış çevre arasındaki dengeyi kaybeder. Yoğun heyecan ve korku yaşatan cinsel travmalar, kişinin hayatı üzerindeki kontrolünü kaybetmesine yol açabilir. Kişi günlerce bozulan bu dengeyle birlikte çeşitli psikolojik bozukluklar gösterebilir.
Yapılan araştırmalarda cinsel istismar vakalarının sadece \%15’inin bildirildiği düşünülmektedir. Cinsel istismara bilindiğinin aksine sadece kadınlar, değil erkeklerde uğramaktadır. Toplumda yanlış bilinen bir gerçek var. Cinsel istismar sadece fiziksel değildir ve farklı çeşitleri olabilir. Örneğin; kişinin kendi eşi ile bile olsa cinsel ilişkiye zorlanma, cinsel ilişki sırasında istenmeyen sapkın davranışlara zorlama, istenmeyen sözlü tacizler, kişinin istemediği cinsel diyaloglara girmek de bir tür cinsel tacizdir.
Ancak tecavüzden farklı olarak cinsel taciz olayı, toplumdan topluma, kültürden kültüre değişiklik gösterebilmektedir. Örneğin bir toplumda, herhangi bir kişiye sözel beğeni sunmak taciz sayılabilirken, diğer bir toplumda normal karşılanabilmektedir.Şüphesiz, taciz, tecavüz, istismar gibi cinsel travmaların ne şekilde ve ne boyutta yaşandığı da önemlidir. Cinsel travmaların oluşturduğu psikolojik yansımalar, kişinin ruhsal yapısına bağlı olarak kişiden kişiye değişebilir. Cinsel travmalar, bireyin hayatında hatırlamak istemediği en çok korktuğu ve bu durumdan çekindiği travmalardır.
Çoğu kadın bu cinsel travmalara maruz kaldığında genellikle yakınlarından çevresinden saklar, destek aramaz. Her toplumda karşılaşılan bu cinsel travmalarla baş etme konusunda yaşanılan kültürlerin de çok etkisi vardır. Özellikle kişisel hakların gelişemediği bazı kapalı toplumlarda, çoğu cinsel travmaların saklanması, kimseye söylenememesi de acı bir gerçektir. Kişi için travma anının zor olmasının yanısıra bunu paylaşamamak, destek görememek de zorlaştırır bu süreci. Araştırmalara göre cinsel saldırıların çoğunluğu mağdurun tanıdığı biri tarafından uygulanmaktadır. Bu durum kişinin başkalarıyla paylaşamamasını, yakın çevresine bunu açıklamasını zorlaştırmaktadır.
Kişinin travma anındaki yoğun korku ve heyecanı paylaşamamış olması nedeniyle yapan kişinin hakkettiği yasal yükümlülüklerden ve cezalandırılmaktan kurtulması, kişinin travma sonrasında yaşayacağı sıkıntıların yoğunluğunu daha da artırmaktadır.Yapılan çalışmalarda travmayı hatırlatan uyaranlara, mekanlara ve kişilere olay sonrası yakın olmanın travma etkisini arttırdığı tespit edilmiştir.Etraftaki herkesin bu olayı bilmesi mağdura kendisini suçlu hissettirebilir ve utanç duyabilir. Tecavüz mağduru travmatize olduğu ve küçücük bir hatırlatıcı ile sanki olayı sil baştan yaşayıp acı çektiği için kendisine ait bu özel bilgiyi söylememe hakkına saygı duyulmalıdır ve kişi tecavüzü hatırlatan ayrıntılarla tetiklenmemelidir.
Cinsel travmaya uğrayan bir kadın mutlaka travma anı ve travma sonrasında yaşanılan psikolojik reaksiyonlar için psikolojik destek alması gerekir. Psikolojik travmaya dair uygulanılan psikoterapi yöntemleriyle travma üzerine çalışmalar yapılmalıdır. Kişinin travma anı ve travma sonrasındaki sorunlarını anlama, açığa kavuşturma ve müdahale etme, çözüme kavuşturma konusunda profesyonel desteğe ihtiyacı vardır. Travma üzerine uzmanlaşmış yöntemlerle kişi daha hızlı toparlanma ve tedavi sürecine girer. Travma sonrasında ilk adım mağdura güvenli ortam oluşturmaktır. Psikoterapi yöntemleriyle birlikte hem travma anı için hem travma sonrası için gelişen semptomlar ortadan kaldırılabilir , travma anında oluşturduğu yanlış bilişleri analiz edilerek daha olumlu olanlarıyla yer değiştirilir.
Travma sonrasında tek tip tepkiler yoktur. Klinik olarak travma sonrası stres bozukluğu, akut stres bozukluğu, psikotik tepkiler, fobiler, takıntılar, uyku bozuklukları, madde kullanımı, depresyon, cinsel fonksiyon bozuklukları gibi ruhsal bozuklarlar ortaya çıkabilir. Kişi bu klinik sorunların yanında yoğun korkular yaşar. Tacizin tekrar olabileceği korkusu, travmanın her an gözünde olması, çaresizlik, rüyalarda sürekli travma anını görme, ve travma anı duygusundan çıkamama. Kişi bunların yanında toplumdan uzaklaşma kendini her şeyden soyutlama düşmüş benlik saygısı, güven problemleri içine de girebilir.”
Kaynak: IHA
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...