İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisinin 2016 yılı Eylül ayı Meclis toplantılarında İBB Meclisinin CHP’li Üyesi İnşaat Mühendisi Ali Rıza Akyüz’ün “17 Ağustos 1999 Depremi” konulu gündem dışı konuşması:
Sayın Başkan, Değerli Meclis Üyeleri; Çalışmalarımızın başarılı olmasını temenni eder hepinizi saygıyla selamlarım. Konuşmamın gündemi 17 Ağustos depremi ve olası İstanbul depremi gerçeği ile ilgili. 17 Ağustos’un 15 Temmuz darbe girişiminden sonra olması ve Büyükşehir Meclisinin yaz döneminde olması nedeniyle 17 Ağustos ile ilgili pek bir konuşamadık ama tekrar bir hafızalarımızı tazelememiz gerekiyor.
17 Ağustos’ta bundan 17 yıl önce Gölcük’te 7.4 merkezli bir deprem oldu. Ve bu depremde 20 bin vatandaşımız hayatını kaybetti. Akabinde 12 Kasım Düzce depremi oldu. Onda da bayağı bir kaybımız var. Ve bu kayıplardan sonra gördük ki Türkiye’de yaklaşık 20 milyon yapı stoğunun önemli bir konut ve kamu yapılarının önemli bir kısmının kaçak olduğu, ruhsatlı olan yapıların da bir kısmının Mühendislik hizmeti almadığını gördük. Depremden sonra bildiğim kadarıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesinde 4 Üniversitenin bir araya gelmesiyle ciddi bir Deprem Master Planı yapıldı. Ama uygulandığını da pek görmedik. Bu Planlama süreci tekrar hızlı bir şekilde yapılmalı ve uygulanmalı diye de düşünüyorum.
Oysa bilim bayağı gelişti. 17 Ağustos’tan evvel Körfez’de “Körfez ve Deprem” diye bir Panel yapılmıştı. Ve akabinde de çok kısa bir süre sonra Gölcük’te bu deprem meydana geldi. Yani bilim bu konuda bayağı bir mesafe aldı. Şimdi aynı Bilim adamları Kuzey Anadolu Fay hattının batı kısmında yine 7 ve 7 büyüklüğünün üstünde bir deprem üretebilecek bir gerilimin olduğunu ifade ediyorlar. Yer olarak da bunu bildiriyorlar. Diyorlar ki; “Marmara Denizinde, İstanbul Adalar açıklarında ve Tekirdağ açıklarında bu deprem olacaktır.” İnşallah olmasın ama Bilim adamları bunu söylüyor.
Bununla ilgili İstanbul ciddi bir hazırlık içinde olmalı. Çünkü İstanbul Türkiye nüfusunun yüzde 18’ine sahip bir yer. Büyük oranda Sanayi tesisleri burada. İstanbul’da ciddi oranda kamu binaları, hastaneler, okullar var, elektrik santralleri var. Olası bir depremde bunların hepsinin ciddi zararlar alacağı öngörülüyor. Ve zarar maliyetinin de 100 milyar dolar olacağı düşünülüyor. 100 milyar dolar da Türkiye bütçesinin önemli bir kısmı.
Bunun yanında bütün bu tehlikeli yapılaşmanın, güvenli olmayan yapılaşmanın yanında İstanbul’da son yıllarda yapılan 3.köprü ve 3.Havalimanının da İstanbul’a ciddi göç yaratacağı, göç alacağı konuşuluyor. Ve gelecek 10 yılda İstanbul’un 17-18 milyon olan nüfusunun 25 milyona çıkacağı ve birçok sorunları da tetikleyeceği belirtiliyor. Bu anlamda bunların da önünün alınması için İstanbul’da ivedilikle bu Deprem Master Planının yapılması ve uygulanmaya geçilmesi gerekiyor.
İzlediğim kadarıyla 2,5 yıldır bu meclisteyim. Daha evvelde izledim. İstanbul’da Kentsel dönüşümle ilgili de çok büyük bir çalışma olmadı. Bildiğim bir Fikirtepe bölük pörçük yapıldı. Bir Sulukule var. Bir de Plan notları vasıtasıyla bir İlçelerde bir şeyler yapılıyor. Onun haricinde ciddi bir çalışma olduğunu görmüyorum. Bunun yanında 17 Ağustos depreminden sonra İl Afet Kurulunun Deprem sonrası toplanılacak alanlar ve kurulacak çadırlarla ilgili çalışmalarında 493 tane yer belirlenmişti. Şimdi bunlarda, Basından okuyoruz ki, 300-350 tanesinin imara açıldığı söyleniyor. Ne kadar doğru bilemiyorum. Yapı güvenliğinin sağlanmasında, afet sonrası örgütlenmesinde ve depremle birlikte yaşam bilincinin oluşturulmasında ciddi bir hazırlık içinde olmalıyız. Kentlilik bilinci kent yaşamını savunmayı ve ona sahip çıkmayı gerekli kılıyor.
17 Ağustos 1999’dan itibaren İstanbul’da güvenli bir yapılaşma anlayışı oluşturulamadı. Çok şey söylendi-yazıldı, fakat deprem riskini önleyici yasalar yeterli oranda düzenlenemedi. Kentsel dönüşüm adı altında sahiller ve kamuya ait yaşam alanları imara açıldı. Depremin zararlarını önlemek için yapılması gereken kentsel dönüşüm, fiziksel mekânın dönüşümünün yanında sosyal adalet, sosyal gelişim, sosyal bütünleşme, tarihi ve kültürel mirasın korunmasıyla birlikte bütüncül bir kentsel dönüşüm olmalıdır.
Kentsel dönüşüm süreci tüm bölgeler için tek tip bir yaklaşımla değil, her bölgenin kendi koşulları ve ihtiyaçları dikkate alınarak planlanmalıdır. Kentsel dönüşümün başarılı olmasının en önemli etkenlerinden biri etkilenen yerel halkın bu sürece dahil edilmesidir. Kararların katılımcı bir şekilde alınması hiçbir kesimin dışlanmaması gerekiyor.
Kentsel Dönüşümde şu anki durum ise, fiziki dokunun yıkılıp yeniden inşa edilmesi biçiminde ele alınıyor. Bu süreç de birçok sorunu beraberinde getiriyor. Kentsel Yaşam kalitesini aşağılara doğru çekiyor. Siyasi iktidarlar, Çevre ve Şehircilik Bakanımızın dediği gibi kentsel dönüşüm adı altında sınırsız yetki kullanmamalıdır. Kentsel dönüşüm yapılırken de yeşil alanlar olabildiğince arttırılmalı, mevcut yeşil alan stoğuna da dokunulmamalı.
Şu anda 15 Temmuz darbe girişiminden sonra açıklanan Askeri alanların İstanbul dışına çıkarılacağı, temennimiz çıkarılsın ama yeşil alan olarak da bunlar korunsun. Bir fırsatçılık olmamasını temenni ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum..